FEF - Makale Koleksiyonu | Psikoloji Bölümü / Department of Psychology
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Doğum eylemi ile ilişkili perine travmalarının azaltılmasına yönelik yaklaşımlar(Dünya Kongre, 2020-06-30) Acavut, Gamze; Güvenç, GüldenPerineal travma doğum eylemin sırasında oluşan yırtık, laserasyon ya da epizyotomi uygulanması sonucunda ortaya çıkan hasardır. Doğum ile ilişkili perineal travma, kadının hayatını etkileyen birçok kısa ve uzun vadeli fiziksel ve psikolojik morbiditeye yol açabilmektedir. Doğum sonu erken dönemde ağrı, kanama ve anne bebek bağlanmasında gecikme gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır. İlerleyen dönemde prolapsus, inkontinans, seksüel disfonksiyon ve anksiyete gibi sorunlar yaşanabilmektedir. Perineal travmaların azaltılması amacı ile literatürde perineal masaj, perineye sıcak uygulama, doğum pozisyonları, el manevraları ve ıkınma teknikleri gibi pek çok kanıta dayalı uygulama yer almaktadır. Ebe ve hemşireler; perineal travmaların azaltılması ve kanıta dayalı bu uygulamaların gerçekleştirilmesinde önemli rolleri olan sağlık profesyonelleridir. Bu makalede, doğum eylemi ile ilişkili perine travmalarının azaltılmasına yönelik yaklaşımlar değerlendirilmiştir.Öğe Kurumsal sosyal sorumluluk algısı ve yenilikçi iş davranışları arasındaki ilişkide psikolojik güvenlik algısının rolünün incelenmesi(Cenk Aksoy, 2020-02-28) Taştan, Seçil; İşiaçık, SerinBu çalışmada, örgütlerde yenilikçi iş davranışlarının bireysel ve örgütsel öncelleri incelenmeye çalışılmıştır. Literatür araştırması ve kuramsal değerlendirmeler neticesinde, yenilikçi iş davranışlarını açıklayabilecek değişkenler arasında çalışanlar tarafından algılanan kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) olabileceği görülmüştür. Bununla birlikte, bireylerin psikolojik güvenlik algılarının yenilikçi iş davranışları üzerinde etkisinin ortaya koyulduğu ve yenilikçi iş davranışı ile ilgili çalışmalarda aracı rolünün belirlendiği araştırmaların olduğu gözlenmiştir. Buna dayanarak, psikolojik güvenlik algısının, KSS algısı ile yenilikçi iş davranışları arasındaki ilişkide aracı bir rolü olabileceği varsayılmıştır. Söz konusu değişkenler arasındaki ilişkilerin değerlendirilebilmesi amacıyla, İstanbul ilinde sağlık, eğitim, satış-pazarlama ve banka-finans gibi çeşitli sektörlerde çalışmakta olan bireyler üzerinde bir nicel ve kesitsel nitelikte bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Elde edilen verilerin (N=241) bu çalışmadaki faktör yapıları Keşifsel Faktör Analizi aracılığıyla incelenmiş ve hipotezleri test etmek üzere Pearson korelasyon ile çoklu regresyon analizleri uygulanmıştır. Bulgulara göre çalışanların KSS algıları ile yenilikçi iş davranışları arasında olumlu bir ilişki olduğu görülmüştür. Bunun yanında, psikolojik güvenlik algısının, KSS algısı ve yenilikçi iş davranışları arasındaki ilişkide aracı değişken (tam) rolüne sahip olduğu belirlenmiştir.Öğe Eleştirel söylem analizi: temel yaklaşımlar(Mehmet Ali Yolcu, 2020-12-15) Şah, UmutEleştirel söylem analizi, söylemin eleştirel analizine yönelik çeşitli yaklaşımları içeren disiplinlerarası bir alandır. Eleştirel söylem analizi, 1970’lerin sonuna doğru şekillenen Eleştirel Dilbilim çalışmalarına dayanmakla birlikte, 1990’lardan itibaren dile ilişkin farklı ve radikal bir teori olarak ele alınmaya başlamıştır. Dili bir sosyal pratik olarak gören ve dil ile iktidar arasındaki ilişkilere odaklanan eleştirel söylem analizi; sosyal eşitsizlik, ayrımcılık, iktidar ve hegemonyanın dil kullanımı içerisinde nasıl vücut bulduğunu, inşa edildiğini ve meşrulaştırıldığını eleştirel bir şekilde inceler. Bu makalede, eleştirel söylem analizi içerisindeki temel yaklaşımları temsil eden Norman Fairclough, Teun A. Van Dijk, Ruth Wodak, Ron Scollon ve Siegfried Jager’in yaklaşımları ele alınmakta ve tartışılmaktadır. Eleştirel söylem analizine dair çeşitli teorisyenler, ESA’nın temel prensiplerini (sosyal problemlere odaklanma, eleştirel olma, özgürleştirici bir bilgi birikimine hizmet etme, disiplinlerarasılık gibi) paylaşmakla birlikte, teorik ve yöntemsel olarak birbirinden farklı yönleri olan yaklaşımlar ortaya koymuşlardır. Yine de bu yaklaşımların tümü, çoğu zaman birbirlerinden beslenmekte ve çeşitli teorik ve yöntemsel benzerlikler ihtiva etmektedirler.Öğe 4-6 yaş aralığındaki çocukların bağlanma stillerinin ve duygu düzenleme becerilerini incelenmesi(Alper Remzi Aydın, 2020-12-15) Tulpar, Leyla Burçe; Aktan, Zekeriya Deniz; Yardımcı, EdaBu araştırmanın amacı, 4-6 yaş aralığındaki çocukların bağlanma stilleri ile duygu düzenleme becerilerini karşılaştırmaktır. Araştırmanın çalışma grubunu, 4-6 yaş aralığındaki çocuklardan okul öncesine devam edenler oluşturmaktadır. İstanbul’da bulunan özel ve devlet okullarından 60 okul öncesi çağındaki çocuk çalışmaya alınmıştır. Araştırmanın tüm verileri Sosyodemografik Özellikler ve Bilgi Formu, Okul Öncesi Öz Düzenleme Ölçeği ve Güvenli Yer Senaryoları Testi ile toplanmıştır. Verilerin analizinde Güvenli Bağlanma Düzeyi ve Duygu Düzenleme Becerisi arasındaki ilişkiyi ölçmek için Pearson analizi, duygu düzenleme becerileri ve bağlanma stilleri arasındaki farklılıkları test etmek için Bağımsız Örneklem T testi analizi uygulanmıştır. Araştırma sonucuna göre Güvenli Bağlanma Düzeyi ile Duygu Düzenleme Becerisi arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<.01). Buna ek olarak güvenli ve güvensiz bağlanma sınıflamasında elde edilen bulgulara göre güvenli bağlanan çocukların (N=30), güvensiz bağlanan çocuklara (N=30) göre duygu düzenleme becerilerinin daha gelişmiş olduğu bulunmuştur (t (45.61) =6.33, p<.001). Yine güvenli bağlanan çocukların dikkat/dürtü kontrolü güvensiz bağlanan çocuklara göre daha yüksek bulunmuştur (t (58) =6.33, p<.001). Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar, çocuk ile bakım veren arasındaki bağlanma stilinin, çocukların duygu düzenleme becerileri üzerine önemli bir faktör olduğunu vurgulamaktadır.Öğe Farklı cinsel yönelimlerden bireylerin romantik aşka dair söylemleri(Fuat Aydoğdu, 2020-10-20) Yavuz, Pınar; Şah, UmutBu çalışmanın amacı, Türkiye’de yaşayan farklı cinsel yönelimlerden bireylerin “romantik aşka” dair açıklamalarını hangi söylemsel kaynaklara dayandırdıklarını incelemektir. Çalışmanın katılımcılarını 21-43 yaş arası, farklı cinsel yönelimlerden 15 kişi oluşturmaktadır. Her bir katılımcıyla bireysel olarak gerçekleştirilen görüşmeler, katılımcıların onayı dahilinde ses kaydedilmiş ve ardından birebir şekilde yazıya geçirilmiştir. Görüşme metinleri, Wetherell ve Potter (1988) tarafından geliştirilen “açıklayıcı repertuarlar” yaklaşımı çerçevesinde analiz edilmiştir. Analiz sonucunda, katılımcıların romantik aşka dair açıklamalarına kaynaklık eden yedi farklı açıklayıcı repertuara ulaşılmıştır: Sevgiden farklı olarak aşk, ilk aşk, stratejiye dayanan aşk, bilinmezlikten beslenen aşk, işlevselliği etkileyen aşk, ihtiyaç olarak aşk ve heteroseksüel olmayan aşk. Bulgulara genel olarak bakıldığında, romantik aşkın farklı alanlarda ve farklı söylemsel bağlamlarda yansımaları olduğu görülmektedir. Sonuç olarak, romantik aşk, egemen kültürün ataerkil düzeni içinde, toplumsal cinsiyet normlarının, heteronormatif söylemlerin ve popüler kültürün şekillendirdiği aşk temsilleriyle ve öznel deneyimlerle yoğrulurken tek bir düzlemde onu tanımlamaya çalışmak mümkün görünmemektedir.Öğe Akıllı telefon bağımlılığı ile sürücü davranışları arasındaki ilişki(Türker Özkan, 2019-04-30) Büyükbaş, Serpil; Tekin, Ehil; Tekeş, BurcuTu?rkiye İstatistik Kurumu 2018 yılı verilerine go?re cep telefonu abone sayısı son 10 yılda %30 oranında artıs? go?stererek 80637671’e ulas?mıs?tır (Tu?rkiye İstatistik Kurumu [TÜİK], 2018). Cep telefonu kullanımındaki bu hızlı artıs?a bağlı olarak telefon kullanım alanları genis?lemis? ve trafik ortamına da girmis?tir. Bu duruma bağlı olarak trafik ortamında telefon kullanımı su?ru?cu?lerin dikkatlerinin dağılmasına neden olmaktadır. Dikkati dağınık su?ru?cu?lu?k ise, trafik ortamında pek çok soruna yol açmakta ve su?ru?cu? davranıs?larını etkilemektedir. Bu bilgilerden yola çıkarak, bu çalıs?mada su?ru?cu? davranıs?ları ile su?ru?cu?lerin akıllı telefon bağımlılıkları arasındaki ilis?kinin incelenmesi amaçlanmıs?tır. Çalıs?manın o?rneklemini 18-42 yas? aralığındaki ehliyeti olan 47’si kadın 87’si erkek olmak u?zere toplam 134 katılımcı olus?turmaktadır. Çalıs?mada Su?ru?cu? Davranıs?ları Ölçeği (SDÖ) (Lajunen ve Özkan, 2004) ve Akıllı Telefon Bağımlılığı Ölçeği’nin (SAS) (Noyan, Enez-Darçın, Nurmedov, Yılmaz ve Dilbaz, 2015) kısa formu kullanılmıs?tır. Yapılan hiyerars?ik regresyon analizi sonuçlarına go?re, hatalar, sıradan ihlaller, agresif ihlaller ve ihmaller ile akıllı telefon bağımlılığı arasında pozitif yo?nde anlamlı ilis?kiler bulunmus?tur. Ayrıca, sıradan ihlaller ile cinsiyet ve gu?nlu?k akıllı telefon kullanım sıklığı arasında da pozitif yo?nde anlamlı bir ilis?ki bulunmus?tur. Çalıs?manın bulguları ilgili literatu?r kapsamında tartıs?ılmıs?tır.Öğe Vakıf üniversitesinde okuyan öğrencilerin “Vakıf Üniversitesi Öğrencisi” olmaya dair söylemleri(Fuat Aydoğdu, 2021-02-22) Şah, Umut; Candaş, GülminBu çalışmanın amacı, vakıf üniversitelerinde okuyan öğrencilerin “vakıf üniversitesi öğrencisi” olmaya dair açıklamalarının incelenmesidir. Bu amaçla, vakıf üniversitelerinde okumakta olan öğrencilerle derinlemesine görüşmeler yapılmış ve öğrencilerin açıklamalarına kaynaklık eden söylemlere bakılmıştır. Çalışma kapsamında; çoğunluğu 20’li yaşlarda olmakla birlikte, 18-45 yaş aralığında 19 vakıf üniversitesi öğrencisi ile görüşülmüştür; 12 öğrenci ile bireysel görüşme yapılmış, diğerleriyle de 2 ayrı odak grup görüşmesi yapılmıştır. Görüşmeler yarı-yapılandırılmış tarzda yürütülmüş ve ses kayıt cihazı ile kaydedilmiştir. Kaydedilen görüşmeler, söylem analizi tekniği ile analiz edilmek üzere yazıya dökülmüştür. Görüşmelerin analizi sonucunda; katılımcıların açıklamalarının “vakıf üniversitesine dair söylemler” ve “vakıf üniversitesi öğrencisi olmaya dair söylemler” şeklinde iki başlık altında toplandığı görülmüştür. Vakıf üniversitesine dair söylemler başlığı altında iki temaya ulaşılmıştır; “eğitim kalitesi” ve “erişim kolaylığı”. Benzer şekilde, vakıf üniversitesi öğrencisi olmaya dair söylemler başlığı altında da iki farklı temaya ulaşılmıştır; “başarısız/yetersiz öğrenci” ve “ayrıcalıklı/zengin öğrenci”. Ayrıca katılımcıların açıklamalarında “kendini olumsuzlamaya karşı kendini eşitleme” şeklinde bir ideolojik ikilemin söz konusu olduğu görülmüştür. Analiz sonuçları bir bütün olarak ele alındığında, “vakıf üniversitesi”nin ve “vakıf üniversitesi öğrencisi”nin öncelikle olumsuz bir şekilde anlamlandırıldığı görülmektedir. Her ne kadar vakıf üniversitelerinin bazı açılardan olumlu yönleri veya avantajları olduğu söylense de özellikle “eğitimin kalitesi” ve “akademisyenlerin niteliği” bakımından devlet üniversitelerine kıyasla daha olumsuz değerlendirildiği; bununla bağlantılı şekilde vakıf üniversitesi öğrencisinin de devlet üniversitesi öğrencisine göre daha “başarısız/yetersiz” olarak konumlandırıldığı söylenebilir.Öğe Üniversite öğrencilerinde sosyal medya bağımlılığı ve psikolojik semptomlar arasındaki ilişki(Galenos Yayınevi, 2019-09-30) Karadağ, Atahan; Akçinar Yayla, BernaAmaç: Bu araştırmada 18-26 yaş grubundaki üniversite öğrencilerinin, sosyal medya kullanımı, aile tutumları ve bilinçli farkındalık düzeylerinin depresyon, obsesif kompulsif bozukluk ve somatizasyon semptomları arasındaki yordayıcı ilişkilerin belirlenmesi amaçlamıştır. Yöntem: Çalışma, çoğunlukla İstanbul olmak üzere, Ankara, Antalya ve çeşitli illerde üniversitede eğitim gören 292 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada demografik ve sosyo-ekonomik form, sosyal medya bağımlılığı ölçeği, sosyal ortamlarda gelişmeleri kaçırma korkusu ölçeği, kısa semptom envanteri ve bilinçli farkındalık ölçeği kullanılmıştır. Bulgular: Katılımcıların %2’sinin yüksek, %18’inin orta ve %47’sinin de az seviyede sosyal medya bağımlısı olduğu bulunmuştur. Yapılan analizler, sosyal medya kullanımı ve bilinçli farkındalık düzeylerinin, öğrencilerin depresyon, obsesif kompulsif bozukluk ve somatizasyon semptomlarına yordayıcı ilişkisi olduğunu göstermiştir. Sonuç: Sosyal medya bağımlılığı ve düşük bilinçli farkındalık düzeyleri, öğrencilerin psikolojik semptom gösterme olasılığını arttırmıştır. Sosyal medya kullanımının yüksek olduğu günümüzde, kişilerin farkındalıklarının önemini bir kez daha vurgulanmaktadır.Öğe Ön ergenlerin olumlu ve olumsuz mükemmeliyetçilik düzeylerinin mantıkdışı inançlar ve problem çözme becerisi ile ilişkisinin incelenmesi(İstanbul Aydın Üniversitesi, 2021-06-01) Yıldız, Eda Ceren; Aktan, Zekeriya Deniz; Yardımcı, EdaBu araştırmanın amacı, iki boyutuyla incelenen mükemmeliyetçilik kavramının ergenlik döneminde ilk işaretlerini veren mantıkdışı inanç düzeyi ile problem çözme becerisi üzerindeki yordayıcı etkilerini incelemektir. 384 katılımcının bulunduğu bu araştırmanın örneklemini 11-15 yaş arası ilköğretim ikinci kademede öğrenim gören 6. 7. ve 8. Sınıf öğrencileri oluşturmaktadır. Çalışmada katılımcıların problem çözme, mantıkdışı inançlar ve mükemmeliyetçilik düzeylerini değerlendirmek için sırasıyla; Olumlu ve Olumsuz Mükemmeliyetçilik Ölçeği (OOMÖ), Ergenler için Mantıkdışı İnançlar Ölçeği (EMİÖ) ve Çocuklar için Problem Çözme Envanteri (ÇPÇE) kullanılmıştır. Ayrıca sosyo-demografik özelliklerin değerlendirilmesi için de Sosyodemografik Özellikler Veri Formu kullanılmıştır. Temel hipotezlerin analizinden elde edilen bulgulara göre; olumlu mükemmeliyetçiliğin ve olumsuz mükemmeliyetçiliğin mantıkdışı inançlar ve problem çözme becerisi üzerinde anlamlı bir yordayıcı etkiye sahip olduğu görülmüştür (p<.05).Öğe Anne kaygı düzeyinin ergen kaygı düzeyi üzerindeki etkisinde ergenin bilinçli farkındalık düzeyinin aracı etkisi(Alper Remzi Aydın, 2021-06-30) Boğday, Hayat; Aktan, Zekeriya Deniz; Yardımcı, EdaBu çalışmanın amacı, anne kaygı düzeyi ile ergen kaygı düzeyi arasındaki ilişkinin, aracı değişkenimiz olan ergen bilinçli farkındalık düzeyinden ne derece etkilendiğini analiz etmektir. 276 anne ve ergen katılımcının bulunduğu bu çalışmanın örneklemini, İstanbul ili sınırları içerisinde yer alan 14-17 yaş aralığındaki ergenler ve anneleri oluşturmaktadır. Katılımcıların kaygı düzeylerini değerlendirmek adına Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri, ergenlerin bilinçli farkındalık düzeylerini değerlendirmek adına Bilinçli Farkındalık Ölçeği (BİFÖ) ve ergenlere uygulanan bu ölçeklerin aileye dair sosyodemografik değişkenlerden etkilenme durumunu değerlendirmek adına ise sosyodemografik bilgi formu kullanılmıştır. Anne kaygı düzeyi (durumluk ve sürekli), ergen kaygı düzeyi(durumluk ve sürekli) ve ergen bilinçli farkındalık düzeyi arasındaki korelatif ilişkilerin anlamlı olmasından dolayı aracı etki analizi gerçekleştirilmiştir. Yapılan analiz sonucunda, anne durumluk kaygı düzeyinin ergen kaygı düzeyi (durumluk ve sürekli) üzerindeki etkisinin anlamlı olduğu bulunmakla birlikte söz konusu ilişkide bilinçli farkındalığın kısmi aracı etkiye sahip olduğu saptanmıştır. Son olarak, anne sürekli kaygı düzeyinin ergen kaygı düzeyi (durumluk ve sürekli) üzerindeki etkisinin anlamlı olduğu bulunmakla birlikte söz konusu ilişkide bilinçli farkındalığın tam aracı etkiye sahip olduğu saptanmıştır. Çalışmadan elde edilen sonuçlar ışığında anne kaygı düzeyi ve ergen kaygı düzeyi arasındaki ilişkide bilinçli farkındalığın aracı etkisinin olduğu saptanmıştır.Öğe Cinsel işlev bozuklukları ve depresyon(Muhammed Yıldız, 2019-12-31) Polat, CeydaDepresyon ile cinsel işlev bozuklukları arasında bir korelasyon olduğu düşüncesi psikologlar ve psikiyatristler tarafından yaygın bir şekilde kabul görmesine karşın bu konuda yeterli çalışma yapılmamış, daha çok sosyal ve biyolojik faktörler ile cinsel işlev bozuklukları arasındaki etkileşime odaklanılmış, bu sebeple de cinsel işlev bozuklukları ile depresyon arasındaki ilişki geri planda kalmıştır. Araştırmaya konu olan iki olgunun karşılıklı ve tek taraflı etkileşimine yönelik literatür çalışmaları yetersiz kalarak bu konunun hem depresyon hem de cinsel işlev bozukluğu tanısı alan hastalarca önemi yeterli derecede anlaşılmamıştır. Bu çalışmada, günümüzde yaygın bir şekilde karşılaşılan cinsel işlev bozukluklarına değinilmiş ve erkeklerde erektil disfonksiyon ile kadınlarda cinsel isteksizlik başta olmak üzere birçok cinsel işlev bozukluğu türü ile depresyon arasındaki komorbiditeye detaylandırılarak farklı kaynaklar ışığında ele alınmış ve araştırılmıştır. Cinsel uyarılara karşı gösterilen fizyolojik tepkilerin sağlıklı bir bireyde hangi sıralarla ve nasıl gerçekleştiğinin anlatımıyla başlayan araştırmada ayrıca cinsel işlev bozukluklarının oluşum sebeplerine ilişkin yaygın kabul gören fikirlerle farklı bakış açılarından konunun değerlendirilmesi yer almaktadır. Bunlara ek olarak araştırmaya ilişkin yakın zamanlarda elde edilmiş olan nicel ve nitel veriler de bulunmaktadır. Böylece psikiyatristler ve psikologlar başta olmak üzere bu konu ile ilgilenen uzmanların iki olgu arasındaki etkileşimi farklı bakış açılarından görmesi sağlanmakta ve cinsel işlev bozukluğu veya depresyon belirtileri ile hekimlere başvuran hastaların tanı ve tedavi sürecindeki semptomların bazı kriterlerinin yeterli derecede değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapılmaktadır.Öğe Türkiye’deki psikologların cinsiyete/toplumsal cinsiyete ilişkin söylemleri: nitel bir çalışma(Mehmet Akif Kara, 2021-06-30) Şah, Umut; Tekdemir, GöklemThe aim of this study is to find out ‘interpretative repertoires’ used as discursive resources for sex/gender explanations of psychologists working in various fields in Turkey. Within the scope hereof, in-depth interviews were conducted with fourteen psychologists. Interviews were recorded and then transcribed. Interview texts were analyzed through discourse analysis. As a result of the analysis, four different interpretative repertoires were identified; dichotomy, feelings, nurture and difference. As to dichotomy repertoire, sex/gender is constructed within biology-society and woman-man dichotomies while it is defined as an individual and inner phenomenon in the feelings repertoire. When it comes to nurture repertoire, sex/gender is described as an identity acquired by nurturing processes while sexual differentiation is constructed as the source of difference and variety among people in difference repertoire. The results of the study manifest that the participants conceptualize sex/gender and sexuality within a dichotomous and essentialist framework to a large extent. The discourses of psychologists in Turkey have undergone some shifts in parallel with the transformations in Western psychology, however it is still possible to argue that essentialist, dichotomous and heteronormative assumptions on sex and sexuality keep forming their discourses to a certain extent in explicit or implicit ways. This is connected with the limited relation of (mainstream) psychology to other disciplines, critical and social constructionist perspectives, qualitative methodologies and activism as well as the fact that psychology in Turkey has mostly been imported from the West.Öğe Orta yetişkinlik dönemindeki geylerde mutluluk söylemi olarak “uzun süreli ve güvenli partner ilişkisi”(Fuat Aydoğdu, 2021-06-21) Özkan, Dilek; Şah, UmutTürkiye’de bugüne kadar geylerin mutluluklarını üzerine inşa ettikleri söylemlere veya söylemsel kaynaklara dair bir çalışma yapılmamıştır. Özkan’ın (2019) yüksek lisans tezi kapsamında gerçekleştirdiği araştırma sonucunda İstanbul’da yaşayan orta yetişkinlik dönemindeki geylerin mutluluğa dair konuşmalarına kaynaklık eden 7 açıklayıcı repertuar tespit edilmiştir. Bu makalede ise Özkan’ın çalışmasında ulaşılan açıklayıcı repertuarlardan biri olan “Uzun Süreli/Güvenli Partner İlişkisi” repertuarı detaylı bir şekilde analiz edilmektedir. Makaleye temel oluşturan araştırmada, İstanbul’da yaşayan 45-62 yaş arasında, farklı eğitim, gelir ve meslek gruplarından 10 gey ile yarı-yapılandırılmış derinlemesine bireysel görüşmeler yapılmıştır. Ses kayıt cihazıyla kaydedilen görüşmeler yazıya aktarılmış ve metinler söylem analizi yöntemi ile incelenmiştir. Araştırma kapsamında, hazırlık amacıyla öncelikle bir pilot görüşme gerçekleştirilmiştir ve görüşmede “öznel iyi oluş” kavramının psikoloji alanı profesyoneli olmayan kişilere uzak gelmesi nedeniyle soru formunda bu kavram, “mutluluk” ve “yaşam doyumu” ile ikame edilmiştir. Görüşmelerde öznel iyi oluşun parametreleri olan ilişkiler, kişilik yapısı, inanç, eğitim seviyesi, gelir düzeyi ve sağlığın mutlu ve doyumlu yaşama sahip hissetmeleriyle ilişkisi sorulmuştur. Katılımcıların öznel olarak kendilerini iyi ve mutlu olarak tanımlamalarında bir yandan uzun süreli/güvenli bir partner ilişkisinin varlığını öne çıkardıkları, diğer yandan gerek yaşlandıkça beğenilmeyecek olmaları gerekse gey camiada güvenli/uzun süreli ilişkilerin pek mümkün olmaması itibariyle de ilişki olasılıklarını düşük gördükleri tespit edilmiştir. Gey camiada geçmişe göre sadakatin azaldığı ve hatta artık olmadığına dair sıkça ifade edilen görüş, güvenli bir ilişki yaşamanın önünde duran ve kabullenilmiş bir “gerçeklik” olarak inşa edilmiştir. Görüşülen katılımcılar, sadakatin artık olmadığını ifade ettikleri gey cemaatten bireyler olarak hem bundan şikâyet edip bunun karşısında kendilerini edilgen konumluyor hem de bunu normal kabul ediyor görünmektedirler.Öğe İstanbul Şile’de sürücü ve yolcuların emniyet kemeri kullanımı: gözlem çalışması(Türker Özkan, 2018-10-25) Duran, Emrah; Ordu, Oğuzhan; Tekeş, BurcuEmniyet kemeri kullanımının trafik kazalarında hayat kurtardığı ve yaralanma riskini önemli derecede azalttığı kanıtlanmasına rağmen Türkiye’de emniyet kemeri kullanım oranları halen yeterli düzeyde bulunmamaktadır. Bu çalışmanın temel amacı, İstanbul ilinin Şile ilçesindeki emniyet kemeri kullanımının araçtaki pozisyona, cinsiyete ve farklı gözlem bölgelerine göre değişip değişmediğinin gözlemlenmesidir. Bu gözlem çalışması farklı bölgelerdeki (Kampüs-içi, Kampüs girişi, Şile Otobanı, Şile Kırsalı) sürücülerden eşit bir örneklem oluşturularak (N = 400) gerçekleştirilmiştir. Emniyet kemeri kullanımına etki eden faktörleri (araçtaki pozisyon, cinsiyet ve bölgeler) analiz etmek amacıyla Ki-Kare Bağımsızlık Testi uygulanmıştır. Verilerin analizi sonucunda emniyet kemeri kullanımı dağılımlarının gözlem bölgeleri, araçtaki pozisyon, cinsiyet ve araç tiplerine göre anlamlı bir şekilde farklılaştığı görülmüştür. Buna göre emniyet kemeri kullanımının; bölgelere göre otobanda, araç içi pozisyona göre ise sürücülerde, cinsiyete göre kadınlarda ve araç tiplerine göre otomobil sürücülerinde diğerlerinden daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Emniyet kemeri kullanımının pratik sonuçları, araştırmanın güçlü yönleri, katkıları ve sınırlılıkları ilgili alanyazın ışığında tartışılmıştır.Öğe Erken ergenlikte ahlak gelişimi: bir müdahale araştırması(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2018-06-29) Akçinar Yayla, Berna; Kağıtçıbaşı, Çiğdem; Baydar, NazlıBu çalışma, erken ergenlik dönemindeki ilköğretim öğrencilerinin ahlak gelişimlerine katkı sağlamayı hedefleyen bir müdahale programının değerlendirmesini içermektedir. Toplumun bir üyesi olma sürecinde, gerekli birçok değer, beceri ve davranış örüntüleri erken ergenlikte ortaya çıkar. ‘Pozitif ergen gelişimi’ kavramsal çerçevesi kapsamında da, bu dönemdeki ergenlerin gelişimlerini desteklemenin önemi vurgulanmaktadır. Çalışmanın verileri, uygulanmış bir müdahale programı olan ‘Erken Ergenlikte Pozitif Gelişme: Farklı Ortamlardaki Ergen Gelişimini Anlamak ve Desteklemek’ projesi aracılığıyla toplanmıştır. Uygulanan eğitim programı ile pozitif ergen gelişimine katkısı olacağı düşünülen sosyal-duygusal ve ahlaki becerilerin öğrencilere kazandırılması amaçlanmıştır. Araştırmanın örneklemini, İstanbul’daki düşük ve orta sosyoekonomik düzeydeki 5’i kontrol 4’ü müdahale olmak üzere toplam 9 farklı ilköğretim okulundan, 925 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışma kapsamında, ön-test, son-test ve takip verileri toplanmış ve program değerlendirme analizleri yapılmıştır. Çalışmanın sonuçları uygulanan eğitim programının, erken ergenlik döneminde tüm öğrenciler için olumlu etkileri olduğu gibi, ahlak gelişimi konusunda özellikle riskli konumda olan erkek öğrenciler için daha da yararlı olduğunu göstermektedir.Öğe Yeme bozukluğu vakalarında hastalık yaşantısı ve grup süreci: nitel bir çalışma(Muhammed Yıldız, 2018-12-24) Ergüney Okumuş, F. Elif; Başer Baykal, Nur; Deveci, Ezgi; Karaköse, SelinBu çalışmada yeme bozukluğu vakalarında hastalık yaşantısını anlamak ve grup sürecinde yaşanan ortak deneyimleri nitel yöntemle incelemek amaçlanmıştır. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Yeme Bozukluğu Birimi’nden yeme bozukluğu tanısı almış dört kadın vakayla yapılan sekiz seanslık grup psikoterapi süreci fenomenolojik araştırma deseni kullanılarak incelenmiştir. Verilerin analizi sonucunda yeme bozukluğu vakalarının paylaştıkları ortak deneyimler; hastalık yaşantısı ve grup süreci olmak üzere iki ana tema altında toplanmıştır. Hastalık yaşantısı; yemek, beden imgesi, hastalığın hayata etkisi, bilişsel faktörler, duygusal faktörler, hastalık seyri, hastalıkla ilgili zihni meşguliyet, kadınlığın inkârı, kilo ve zayıflık, hastalığa yönelik atıflar, egzersiz ve kendini ötekileştirme alt temalarından oluşmaktadır. Grup süreci ise; şimdi ve burada, evrensellik, terapistle ilişki, gruba yönelik kaygılar, umut aşılama, gruba bağlılık ve grubun etkisi alt temalarını kapsamaktadır. Çalışmamızdaki vakaların hastalık yaşantısı ve grup süreciyle ilgili yaşantılarında ortaya çıkan temaların yeme bozukluğu literatürüyle tutarlı olduğu görülmektedir. Araştırma bulgularının yeme bozukluğu alanında hem hastalığın anlaşılması hem de etkili tedavilerin geliştirilmesi açısından klinik uygulamalara katkı sağlayacağı düşünülmektedir.Öğe The effect of parenting on teenagers’ decision to drop out of school(Sakarya Üniversitesi, 2018-12-29) Handanos, Daniel; Aktan, Zekeriya DenizPrevious research has indicated the gravity of both parenting and parental bond on a child's successful upbringing. In this, four main styles of parenting have been identified, known as authoritarian, authoritative, permissive and neglectful. While recent research addressed the role of parenting on academic success; additional factors include self-esteem, behavioural inhibition and behavioural activation; whereas the main types of parental bond include affectionate constraint, affectionless control, optimal parenting and neglectful parenting. The current study takes the aforementioned research one step further by examining if self-esteem, strength of goal orientation, parental bond and their parent's child rearing method has an effect on a teenagers' decision to drop out of school. Results indicated that the permissive parenting style and affectionate constraint were the best predictors of student's decision to remain in education. Additionally, participants who had decided to drop out of school displayed lower levels of self-esteem, behavioural inhibition and behavioural activation.Öğe Ebeveyn medeni durumunun çocukların ruh sağlığına etkisi(Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği, 2020-12-30) Kasuto, Mirey; Aktan, Zekeriya Deniz; Yardımcı, EdaBu çalışmanın amacı boşanmış ailelerin çocuklarının boşanmamış ailelerin çocuklarına göre öz saygı, anksiyete/depresyon, sosyal içe dönüklük, somatik yakınmalar, kurallara karşı gelme, saldırgan davranışlar, sosyal sorunlar, düşünce sorunları ve dikkat sorunları, sosyal etkinlik, sosyal işlevsellik ve okul işlevselliği gibi çeşitli açılardan farklılaşma düzeyini incelemektedir. Toplamda 134 katılımcının bulunduğu bu çalışmanın örneklemini 11-16 yaş arası ebeveynleri boşanmış ve boşanmamış çocuklar oluşturmaktadır. Katılımcıların ruh sağlığı değişkenlerini değerlendirmek adına 11-18 Yaş Gençler İçin Kendini Değerlendirme Ölçeği (YSR) ve Coopersmith Özsaygı Envanteri kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; boşanmış ve boşanmamış ebeveyne sahip bireylerin Anksiyete/Depresyon, Sosyal İçe Dönüklük, Somatik Yakınmalar, Saldırgan Davranışlar, Sosyal Sorunlar ve Dikkat Sorunlarına dair elde edilen puanlar arasında anlamlı farklılıklar bulunmuş, boşanmış ebeveyne sahip olan çocukların boşanmamış ebeveyne sahip çocuklara göre daha fazla Anksiyete/Depresyon, Sosyal İçe Dönüklük, Somatik Yakınmalar, Saldırgan Davranışlar, Sosyal Sorunlar ve Dikkat Sorunları gösterdiği saptanmıştır. Diğer yandan Sosyal Etkinlik, Sosyal İşlevsellik ve Okul İşlevselliği puanları ile Öz Saygı Envanterinden elde edilen puanlar arasında da anlamlı farklılıklar bulunmuş, boşanmış ebeveynleri olan çocukların boşanmamış ebeveyne sahip olanlara göre daha düşük düzeyde Sosyal Etkinlik, Sosyal İşlevsellik ve Okul İşlevselliği gösterdiği saptanmıştır. Söz konusu sonuçlar değerlendirildiğinde boşanmış ebeveynlere sahip çocukların ruh sağlığının, ebeveynlerinin boşanma durumundan olumsuz etkilendiği gözlenmiştir.Öğe Measurement of perceived psychological safety: integration, review and evidences for the scale in the context of Turkiye(İstanbul Üniversitesi Yayınevi, 2022-06-22) Bülbül, Seçil; İşiaçık, Serin; Aytaç, SerpilPsychological safety can predict many positive individual and organizational outcomes at work, and previous research addressed how psychological safety contributes to positive work attitudes and behaviors. In Turkey, there is quite an amount of research showing the contributing role of psychological safety perception on employees' positive performance behaviors and organizational effectiveness and innovativeness. However, previous research in Turkey does not adequately show the reliability and validity of the psychological safety scale, which was developed by Edmondson (1999). Based on the suggested requirement this study aimed to investigate the psychological safety perceptions of individuals who work in various sectors in Turkey. The adapted version of the psychological safety scale was used to gain evidence for the reliability and validity of the instrument in Turkey. In total, 585 individuals working in various industries and from various occupational groups participated in the research. Both exploratory factor analysis and the confirmatory factor analysis showed that Turkish adapted version of the psychological safety scale was valid and reliable.Öğe Yeme tutumlarını yordamada öz anlayış ve yeme farkındalığının rolü: karşılaştırmalı bir çalışma(Cyprus Mental Health Institute, 2022-06-07) Yalın, Kübra; Karaköse, SelinSon yıllarda yeme bozukluğu tanısında görülen artış ile birlikte, klinik olmayan örneklemde de yeme tutumları sıklıkla araştırılmaya başlanmıştır. Yeme farkındalığı, yeme tutumlarını yordayıcı bir faktör olarak bilinirken, alan yazına yeni kazandırılmış bir kavram olan öz anlayışın yeme farkındalığı ve yeme tutumları ile yakından ilişkili olduğu bilinse de bu değişkenleri bir arada inceleyen bir çalışma henüz alan yazında yer almamaktadır. Bu çalışmanın amacı, öz anlayış ve yeme farkındalığının yeme tutumlarını yordayıcı rolünü diyetisyene giden ve gitmeyen kadınlarda araştırmaktır. Çalışmanın örneklemini, çalışmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden 18-59 yaş arası (Ort.=31.65, SS=9.31), kilo vermek için diyetisyene giden 230 (%52.9) ve 205 diyetisyene gitmeyen (%47.1) toplam 435 kadın katılımcı oluşturmaktadır. Katılımcılara, Sosyodemografik Bilgi ve Veri Formu dışında, Yeme Tutum Testi (YTT-26), Yeme Farkındalığı Ölçeği (YFÖ-30), Öz Anlayış Ölçeği (ÖZAN) ve Yeme Tutum Testi (YTT-26) ile oluşturulmuş anket bataryası online olarak sunulmuştur. Yapılan hiyerarşik regresyon analizi sonuçlarına göre, yeme tutumlarını yordamada, öz anlayış ve yeme farkındalığın rolünün diyetisyene giden ve gitmeyen bireylerde farklılaştığı, kilo vermek için diyetisyene giden kadınlarda yeme farkındalığı ve öz yargılamanın yeme tutumlarını yordarken, diyetisyene gitmeyen kadınlarda yeme farkındalığı ve öz anlayışın yordayıcı rolü olmadığı bulunmuştur. Örneklem gruplarında görülen bu fark, yeme tutumlarında, risk grubu ile genel örneklem grubu arasında farklı yordayıcıların olduğuna dikkat çekerek, yeme bozukluğunu önlemede bu yordayıcıların araştırılmasının önemini vurgulamaktadır.