Işık University Institutional Repository
Digitally stores academic resources such as books, articles, dissertations, bulletins, reports, research data published directly or indirectly by İbn Haldun University at international standards, helps track the academic performance of the university, provides long term preservation for resources and makes publications available to Open Access in accordance with their copyright to increase the effect of publications.

Recent Submissions
Yeni medya ve direnç odaklı sanat
(Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-07-21)
Yirmi birinci yüzyıl, dünya nüfusunun önemli bir kesiminin kentlerde ve kasabalarda yaşadığı kent yüzyılıdır. Maddi bir yapı olarak kent cinsiyet, ırk/etnik köken, yaş, cinsellik ve sosyal sınıfların birbirinin üzerine katmanlandığı aynı zamanda sosyo-kültürel bir yapıdır. Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin (BİT) yarattığı teknolojik değişim, gelişmiş küreselleşme ve neoliberal ekonomik yeniden yapılanma ile kentleşme arasında doğrudan bir ilişkiyi zorunlu kılmıştır. Çalışmada neoliberal ekonomi ve BİT kent toplumuna olumsuz etkileriyle öne çıkan iki önemli iktidar aygıtı olarak incelenmiştir. Kent yaşantısının zorunlu öğesi haline gelen küresel kapitalizm ve BİT uygulamaları kentliyi, özgür bir vatandaş olmaktan çok bir kullanıcı, tüketici ya da izleyiciye dönüşmesine zorlamakta toplumsallığını sekteye uğratmaktadır. 21.yy. post modern kentinde gündelik hayatı üreten tektipleştirici aynı zamanda akışkan iktidar aygıtına karşı direnç ne kadar küçük veya ne kadar etkili (devrimci) olursa olsun, bir kültürün veya toplumun çalışma şeklinin değişmesi gerekliliğine bir vurgudur. İnsanlık tarih boyunca medeniyet adına çok önemli ilerlemeler katetmiş olsa da başta kapitalizm olmak üzere iktidar sistemlerinin yıkıcı etkilerinden sıyrılmayı bir türlü başaramamış, hiçbir zaman tam anlamıyla medeni olamamıştır. Hâkim küresele karşı özgün alternatifliği savunmak, böylece mücadele etmek/direnç göstermek ağ toplumunda akışlar uzamı (küresel ağ) ile mekanlar uzamı (yeni medyadaki alternatif gerçek kamusallıklar) arasındaki bireysel ya da gelip geçici kolektif toplulukların karşıt söylemleri etrafında cereyan etmektedir. Bu pratikler iktidar karşıtı gerçek kamu kültürünü oluşturan önemli değer, ifade ve beklentilerden oluşan insan-makine yapımı yaratıcı eserler seti ya da süreçleridir. Yeni medyada karşı direnç olarak geliştirilen sanat çalışmaları; var olan anlam ve biçimleri yeni perspektifler açacak şekilde yeniden yapılandıran yapısökümcü alternatif dijital kültürel içeriklerin yanı sıra aktivist/hacktivist bir tavırla sıfırdan üretilen verili iktidar sistemlerini saptırıcı müdahalelerdir: iktidar olan bir aktörün stratejik faaliyetleriyle bağlantılı olan bir ağının özelliklerini anlamak, ortaya dökmek/söylemlerini kırmak veya manipüle etmek yaygın başvurulan direnç odaklı yeni medya sanatı uygulamalarıdır. Sanat yapma biçimleri çoğunlukla işbirlikçi, katılımcı ve deneyseldir.
Sinemada ışığın temel bileşenleri ve Roger Deakins sinematografisinde ışık kullanımı
(Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-06-26)
Bu tez çalışması, sinematografide ışığın yalnızca teknik bir araç olmanın ötesinde anlatısal, duygusal ve sembolik bir güce sahip olduğunu, çağdaş sinemanın önde gelen isimlerinden Roger Deakins’in filmografisi üzerinden incelemektedir. Çalışmada, ışığın temel fiziksel özelliklerinden yola çıkılarak sinematografideki işlevleri, tarihsel gelişimi ve klasik aydınlatma yöntemleri (üç nokta aydınlatma, chiaroscuro, high/low key) ele alınmıştır. Ayrıca pratik ışık kullanımı ve doğal ışıkla çalışma gibi modern yaklaşımlar detaylandırılmıştır. Tezin temel amacı, Roger Deakins’in ışık kullanımındaki özgün sanatsal ve teknik yaklaşımını analiz etmektir. Bu bağlamda Deakins’in kariyeri, filmografisi ve sinematografik felsefesi incelenmiştir. Sanatçının stilistik yaklaşımı; minimalist ve gerçekçi estetiği, doğal ışık tercihi, renk paletini tematik sembolizm amacıyla kullanma becerisi ve LED gibi teknolojik yeniliklere adaptasyonu kapsamaktadır. Çalışmanın analitik bölümünde, Deakins’in dört filmi – No Country for Old Men (2007), Blade Runner 2049 (2017), 1917 (2019) ve Skyfall (2012) – ışık kullanımı açısından derinlemesine incelenmiştir. No Country for Old Men’deki low key aydınlatma ve Anton Chigurh karakterinin tek taraflı ışıklandırmasının gerilim yaratmadaki rolü; Blade Runner 2049’daki turuncu kum fırtınası ve neon ışıkların renk sembolizmiyle duygusal derinlik kazandırması; 1917’de sürekli gün ışığı akışıyla oluşturulan zaman illüzyonu ve Skyfall’daki kontrastın Bond’un içsel çatışmalarını yansıtması, Deakins’in ustalığını ortaya koymaktadır. Son olarak, Deakins’in aydınlatma tarzı Emmanuel Lubezki gibi diğer usta sinematograflarla karşılaştırılmış; geleneksel Hollywood aydınlatma kurallarına getirdiği yenilikçi bakış açısıyla bu kuralları nasıl yeniden tanımladığı tartışılmıştır. Bu tez, Roger Deakins’in ışığı yalnızca bir teknik araç değil, aynı zamanda hikâyeyi, atmosferi ve duyguyu biçimlendiren güçlü bir sanatsal ifade aracı olarak kullanmasının sinematografi sanatına özgün katkısını vurgulamaktadır.
Neoformalist film analiz yaklaşımıyla Franz Kafka'nın Üç Şato romanı uyarlamalarının karşılaştırmalı incelemesi
(Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-06-30)
Temel çıkış noktasını Rus formalizminden alan neoformalizm Kristin Thompson ve David Jay Bordwell’in geliştirdiği bir film analiz metodolojisidir. Bir yaklaşım olarak neoformalizm sanat eserlerinin nasıl inşa edildiğine ve alımlayıcının bilişsel sürecini etkilemede hangi yöntemler izlediklerine ilişkin bir dizi geniş varsayım sunmaktadır. Ancak neoformalizm bu varsayımların tek tek filmlerde nasıl somutlaştırıldığını belirlemez. Anlatısal, biçimsel ve tematik düzeydeki varsayımlar her eserin sorunlarına özgü bir yöntem oluşturmak için kullanılabilir. Bu nedenlerle neoformalizm bir okumadan daha çok filmin tüm yapısına ve o filmi ilginç kılan unsurlara ışık tutmayı amaçlamaktadır. Rus Biçimciliği gibi neoformalizm de biçim ve içerik arasındaki ayrımı kabul etmez. Bu analiz yönteminde biçim yalnızca içeriğe hizmet eden sabit bir form olarak ele alınmaz, içerik ve biçim bir bütünün inşasındaki ayrılmaz birer parçadır. Bu yaklaşım merkezine yazılı edebiyat metinlerini alan formalizmden, iletişim modelini ve alımlayıcının bilişsel sürecini odağına alması yönünden ayrılmaktadır. Bu yöntem filmleri tek tek açıklanacak birer yapıt olarak görmez. Biçimle içeriği birbirinden ayrı başlıklar olarak değerlendiren ve içeriği ana değerlendirme noktası alan film eleştirilerinden, Bordwell’in ‘SLAB Theory ’olarak eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirdiği, filmleri bir psikanalitik ekolu veya bir felsefi düşünceyi onaylamak adına ele alan film teorilerinden farklı bir söyleme sahiptir. Bu söylemi sebebiyle tek bir yazılı eseri çıkış notası alan, Franz Kafka’nın Şato romanı sinema uyarlamaları üç uzun metraj film, Alman yönetmen Rudolf Noelte’nin yönettiği Das Schloß (Noelte, R., 1968), Rus yönetmen Aleksey Balabanov’un yönettiği Zamok (Balabanov, A., 1994) ve Avusturyalı yönetmen Michael Haneke’nin yönettiği Das Schloß (Haneke, M. ,1997) neoformalist yaklaşımla inclenecektir. Bu karşılaştırmalı neoformalist analizle içerik ve biçimin bir bütün olarak anlam yaratma ve anlatı kurma yönündeki katkıları araştırılacaktır. Çalışmada incelenen filmler, dijital platformlarda veya internet üzerinde erişilebilir ve analiz yapılabilecek çözünürlükte olmaları nedeniyle seçilmiştir. Bu çalışmadaki analiz, nitel araştırma yöntemlerinden “örnek olay incelemesi” yöntemi çerçevesinde yapılacaktır. Bu yöntemin seçilmesinin temel nedeni, araştırma konusu olan filmlerin, özgün bağlamı içinde ve detaylı biçimde ele alınarak, genel geçer sonuçlardan ziyade derinlikli bir anlam çözümlemesine olanak sağlamasıdır.
Kanser tanısı almış bireylerde ölüm kaygısı ile travma sonrası büyüme arasındaki ilişkide savunma mekanizmalarının düzenleyici rolü
(Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-07-18)
Mevcut araştırmanın temel amacı kanser tanısı alan bireylerde ölüm kaygısı ve travma sonrası büyüme arasındaki ilişkide savunma mekanizmalarının düzenleyici rolünü incelemektir. Nicel araştırma yöntemlerinden kesitsel araştırma modeli kullanılarak yürütülen çalışmaya, herhangi bir tür ve evrede kanser tanısına sahip, aktif tedavi sürecinde bulunan ya da bu süreci tamamlamış ve en az 18 yaşında olan 212 yetişkin birey katılmıştır. Katılımcılara Sosyodemografik ve Kanserle İlgili Bilgi Formu, Travma Sonrası Büyüme Envanteri, Ölüm Kaygısı Ölçeği ve Savunma Biçimleri Testi uygulanmıştır. Araştırmaya ilişkin veriler, çevrimiçi paylaşılan anket formları yoluyla elde edilmiştir. Veri analizinde, Bağımsız Örneklem T-Testi, ANOVA, Kruskal-Wallis Testi, Pearson Korelasyon Analizi, Hiyerarşik Regresyon Düzenleyici Değişken Analizi uygulanmıştır. Araştırma bulguları, ölüm kaygısı ile travma sonrası büyüme arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığını ve savunma mekanizmalarının bu ilişkiyi düzenleyici bir etkisinin olmadığını göstermiştir. Öte yandan, olgun/matür savunma mekanizmalarının yanı sıra, nevrotik ve olgunlaşmamış/immatür savunma mekanizmalarının da travma sonrası büyümeyi anlamlı şekilde pozitif yönde yordadığı belirlenmiştir. Ölüm kaygısı ise yalnızca nevrotik savunma mekanizmalarıyla pozitif yönde ilişkili bulunmuş; olgunlaşmamış ve olgun savunma mekanizmalarıyla anlamlı bir ilişki gözlenmemiştir. Sosyodemografik değişkenler açısından değerlendirildiğinde, yalnızca gelir getiren bir işte çalışma durumunun travma sonrası büyüme düzeylerinde anlamlı farklılık yarattığı; çalışan bireylerin travma sonrası büyüme düzeylerinin çalışmayanlara kıyasla daha yüksek olduğu bulunmuştur. Ölüm kaygısı düzeyleri ise gelir düzeyine göre anlamlı biçimde farklılaşmış; yüksek gelir grubundaki bireylerin ölüm kaygısı düzeylerinin daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Hastalıkla ilgili özelliklerden yalnızca tanı konulmasının üzerinden geçen zamanın ölüm kaygısı üzerinde anlamlı bir etkisi olduğu ortaya konmuştur. Tanı konulmasının üzerinden 7-12 ay geçen bireylerin ölüm kaygısı düzeyleri, hem 0-6 ay hem de 13 ay ve üzeri süredir tanı almış bireylere kıyasla anlamlı düzeyde daha yüksek bulunmuştur. Sonuç olarak, araştırma sonuçları, savunma mekanizmalarının travma sonrası büyüme üzerinde önemli bir yordayıcı rol oynayabileceğini, ancak ölüm kaygısı ile travma sonrası büyüme arasındaki ilişkide düzenleyici bir rol oynamadığını ortaya koymaktadır. Ayrıca, bazı sosyodemografik ve hastalıkla ilişkili faktörlerin psikolojik süreçler üzerinde anlamlı etkileri olabileceğini göstermektedir. Elde edilen sonuçlar, literatürdeki ilgili çalışmalar doğrultusunda tartışılmış; bulguların gelecek araştırmalara ve klinik uygulamalara yönelik olası katkıları değerlendirilmiştir.
Grandiyöz ve kırılgan narsisizm ile psikolojik belirtiler ve kişilerarası problemler arasındaki farklılaşan ilişkilerde şema başa çıkma biçimleri ve özbilincin aracı rolü
(Işık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-07-18)
İki aşamadan oluşan tez çalışmasında literatürde önemli bir yeri olan narsisizm kavramının grandiyöz ve kırılgan türleri arasındaki farklılıkları incelemek amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, tez çalışmasının birinci aşamasında öz-bilincin işlevsel ve işlevsel olmayan iki boyutunu ölçen Ruminasyon-Yansıtmalı Düşünme Ölçeğinin Türkçe uyarlama çalışması gerçekleştirilerek, alana öz-bilinç kavramını ölçen psikometrik özellikleri güçlü bir ölçüm aracı kazandırmak hedeflenmiştir. Tez çalışmasının ikinci aşamasında ise, grandiyöz ve kırılgan narsisizmin öz-bilinç boyutları ve şema başa çıkma biçimleri ile birbirinden ayrışan ilişkilere sahip olacağı ve bunun sonucunda da iki narsisizm türünün işlevselliğinin farklı şekilde bozulacağı hipotezini test etmek amaçlanmıştır. Tez araştırmasının ilk aşaması olan ölçek uyarlama çalışması araştırmaya dahil olan ilk 500 katılımcı ile gerçekleştirilmiştir. Tez çalışmasında sub-klinik kişilik özellikleri ölçülmek amaçlandığından genel popülasyondan kartopu örnekleme yöntemi ile toplamda 1012 katılımcıya ulaşılmıştır. Katılımcılardan Sosyodemografik Bilgi Formu’nun yanı sıra, Narsisistik Kişilik Envanteri-16, Kırılgan Narsisizm Ölçeği, RuminasyonYansıtmalı Düşünme Ölçeği, Şema Başa Çıkma Biçimleri Ölçeği, Kişilerarası Problemler Envanteri-Döngüsel Ölçekler Kısa Formu, Kısa Semptom Envanteri ve Temel Kişilik Özellikleri Ölçeği kullanılarak çevrimiçi veri toplanmıştır. Tez araştırmasının ilk aşamasından elde edilen veriler ile ölçeğin Türkçe formunun geçerlik ve güvenirlik analizleri yürütülmüştür. Yapı geçerliği, yakınsak geçerlik, ayırt edici geçerlik, yordama geçerliği ve iç tutarlılık, yarıya bölme yöntemi, test-tekrar test güvenirliği analizleri aracılığıyla Ruminasyon-Yansıtmalı Düşünme Ölçeğinin Türkçe formunun geçerli ve güvenilir bir ölçüm aracı olduğu tespit edilmiştir. Tez çalışmasının ikinci aşamasında ise, grandiyöz ve kırılgan narsisizme dair üç farklı aracı model test edilmiştir. Buna göre, birinci modelde sırasıyla ilk olarak yansıtmalı düşünme ve ardından telafi şema başa çıkma biçiminin grandiyöz narsisizm ile kişilerarası problemler arasındaki ilişkide aracı rolü olduğu görülmüştür. İkinci modelde, sırasıyla ilk olarak yansıtmalı düşünme ve ardından telafi şema başa çıkma biçiminin grandiyöz narsisizm ile dışsallaştırma problemleri arasındaki ilişkide aracı rolü olduğu bulunmuştur. Son olarak üçündü modelde, sırasıyla ilk olarak ruminasyon ve ardından teslim şema başa çıkma biçimi ile kaçınma şema başa çıkma biçiminin kırılgan narsisizm ile içselleştirme problemleri arasındaki ilişkide aracı rolü olduğu gösterilmiştir. Özbilincin hem olumlu hem de olumsuz sonuçlarla ilişkisi bulunduğundan, Ruminasyon-Yansıtmalı Düşünme Ölçeği’nin Türkçe uyarlamasının ruminasyon ve yansıtmalı düşünme olmak üzere işlevsel ve işlevsel olmayan iki boyutu ölçen bir ölçek olarak literatürdeki bu paradoksu çözme anlamında önemli bir boşluğu doldurması beklenmektedir. Ayrıca, tez çalışmasının ikinci aşamasında grandiyöz ve kırılgan narsisizm türlerinin, öz-bilinç ve şema başa çıkma biçimleri ile içselleştirme, dışsallaştırma ve kişilerarası problemler ile ilişkileri açısından birbirinden farklılaştığı gösterilmiştir. Bu farklılıkların hem klinik hem de teorik açıdan önemli sonuçları bulunmaktadır. Teorik bağlamda, literatürde halihazırda tartışılmakta olan grandiyöz-kırılgan narsisizm ayrımını daha iyi anlamlandırmak adına önemli bir bakış açısı sunulmaktadır. Son olarak, grandiyöz ve kırılgan narsisizmin işlevselliklerindeki bozulmanın farklı şekillerde gerçekleştiğinin aydınlatılmasının, klinik alanda çalışan uygulamacılara pratiklerinde yol gösterici olması beklenmektedir.